4499 entry daha
  • yaşım 12. ifşa olmamak adına adını vermek istemediğim bir kulüple geziyoruz. romada pizza yiyeceğimiz için çok heyecanlıyız bir grup çocuk. başımızdaki abi dükkan dükkan gezdiriyor bizi, pazarlık yapıyor her gittiği yerde söyleniyor kendi kendine delirmiş bunlar diye. böyle böyle aç 2 saat gezindik. en sonunda ben hipoglisemik olup bayıldım aq açlıktan. ekip baya bir korktu. hep oruca küçükten alıştırmayan ana babamın suçu.
  • ilk okulda maddi durumu iyi olmayan çocukların,
    23 nisan müsameresi için kostüm parası olmadığı için bir ay önce başlayan provalarda herkes bahçede müzik eşiliğinde kareografi yaparken,bir ağaç altında onları izlemeleri,
    23 nisan günü herkes işte o alınan farklı renk gömlek ,pantolon vs ile okuldan gösteri yapılacak alana uygun adım gelirken o çocukların mavi önlükle en son kıtada gelmeleri ve herkes müsamere yaparken onların yine bir köşede ayakta beklemeleri.
    halbuki bu muamele için atam o günü çocuk bayramı ilan etmemişti...
    ben o çocuklardan değildim ama hala ben düşündükçe darkanıyorum ve travma yaşıyorum, onlar benim arkadaşımdı kim bilir onların içinde ne buruklular olmuştu, biz bunları düşünecek tepki gösterecek yaşta değildik o zamanlar ama düşündükçe o düzeni kuran, ilkokul öğretmenlerime ,müdürlerime şuan nefret ile bakıyorum.
    yazık.
  • sene 1995...
    ordu'nun bir ilçesinde bir köyde ilkokulumuz var. tabi o zamanlar şimdi ki gibi taşımalı eğitim filan yok. her köyde bir okul, her okulda bir öğretmen var. bizimde okulda öğretmenimiz izmir'liydi.öğretmenimiz bazen çok iyi bazen de çok kötüydü. arada kişilik değisimi yaşardı ve biz çocuk halimizle bunu anlardık. tam ilkokul 5. sınıftan karne alacağımız gün oldu olay. aradan 29 sene geçmiş.
    halen olayı hatırladıkça kahrolur suçluluk duygusuna kapılırım.
    o zamanlar biz daha 11-12 yaşındayız. sınıfta her yaştan çocuk var. 1.sınıftan 5. sınıfa kadar hepimiz aynı sınıftayız. yanımda sıra arkadaşım, aynı zamanda da komşum olan erdal diye bir arkadaşım. erdal çok hareketli ve inanılmaz zeki biri. belki de zekanın verdiği bir hareketlilik olsa gerek yerinde duramıyor. o kadar enerjik ve yaramaz bir çocuk ki her olayda erdal'ın adını duyarsınız. mahallede bir hırsızlık mı olmuş. kesin erdal'dır. birinin camı mı kırılmış, kesin erdal'dır.
    (hırsızlık dediğim de köy yeri elma armut bahçeme girmiş olayları) köyde bir kavga mı olmuş kesin erdal'dır. vel hasıl köyde olan bütün olaylar bir şekilde bu kardeşimize yıkılırdı. ama çocuk inanılmaz zeki. herkes çocuğun zekasının farkında ama kimse çocuğun zekasını konuşmuyor, ilgilenmiyor bile. arkadaşlar erdal'ın zekasını kısaca şöyle açıklamaya çalışayım. o dönem çevre okullarda okullar arası bilgi yarışması yapılır ve her defasında bizim okul birinci olurdu. onun sayesinde arada bizde onurlanırdık. öyle ki o dönemlerde şiirlere ve matematiğe çok ilgiliydi. erdal ilkokul 5. sınıfta sakarya türküsü şiirini ezbere bilir ve okurdu. 3 basamaklı sayıları 10-15 saniyede çarpabiliyor ve hesaplayabiliyordu. şimdi ben 40 yaşındayım daha ne o şiiri ezbere bilen birine, nede 3 basamaklı sayıları kafasında hesaplayabilene halen denk gelmedim. sanırım şiirin 15 kıta filan olması lazım.( (bkz: sakarya türküsü) o şiiri de bilgi yarışmasında konusu geçmiş ve bir öğretmenle iddiaya girip ezberlemişti. bir zaman sonra bu şiiri sıfır hatayla okudu. iddiaya girdiği öğretmen de hepimize tadelle vermiş ve ilk defa tadelle ile tanışmıştık. ilk kez orada keşfedilir gibi oldu erdal. ama ailesi okutmayacaktı onu. sahip çıkacak birileri de yoktu. tabi erdal okumak istiyordu. bazı geceler çimlere uzanır, saatlerce yıldızları izler, o gökyüzünün altında çocukluk haliyle hayallerimizi anlatmaya çalışırdık. inşaat mühendisi olmak istiyordu erdal.
    vel hasıl öyle yada böyle ilk okul bitmişti.okulun son günü olmuştu. köy öğretmenimizi pek sevmezdi erdal.(yine birgün kulağını çekerek yırtmıştı öğretmen) sevmeme sebebi de buydu. son karne günü karne dağıtılırken erdal karne istemediğini söyledi. almayacağım öğretmenim sizde kalsın dedi. sınıfta 45 kişiyiz o zaman. tabi öğretmen hırs yaptı bu sözleri. önce biraz azarladı, sonra birkaç tokat attı ve karneyi verdi. artık 11 çocuk ve erdal için ilk okul bitmişti. son istiklal marşımızı söyledik ve iyi tatiller sesini duyduk. erdal belki ailesine, belki öğretmenine, belki de artık okuyamayacak olmanın verdiği duyguyla karneyi yırttı ve attı.
    bunu gören öğretmen kendinden geçti. öğretmenliği bırakmış adeta bir canavara dönüşmüştü. bir boksör gibi çocuğa vurmaya başladı. ama öyle böyle vurmak değil. hepimiz çocuğuz şok geçiyoruz öyle bir dövme şekli yok.ağzı burnu kanlar içinde kaldı.
    köylerde ahşap elektrik direkleri vardır. en son erdal'ı direğe bağladı öğretmen. ama nasıl yalvarıyoruz öğretmene yapmayın etmeyin diye. bir yandan ağlıyoruz bir yandan müdahale etmeye çalışıyoruz. ama çocuksun işte ne kadar müdahale edebilirsin.
    (şuan ki aklım olsa bir taş alır kafasına çakardım öğretmenin.)
    neyse bu öğretmen denecek mahluk erdal'ıdireğe bağladı. çocuk artık bitkin düşmüş ve kafasını bile kaldıramıyordu. sonra bunun babasını çağırmak için bir çocuk gönderdi evlerine. 45 dakika o şekilde bağlı kaldı. sonra haberci çocuk geldi. babası ne hali varsa görsün, isterse öldürsün demiş gelmemiş. sonra öğretmen denilen insan müsveddesi de gitti. erdal'ı çözdük, sarıldık ağladık. benim evim okula yakındı. aldım bize götürdüm. 2-3 tane yumurta kırdık.( zeytin, saralle vs ne gezer o zaman ) zar zor pişirip yedik. annem çok severdi erdal'ı.bizde kalsın dedim biraz izin aldım ve göndermedim. üç gün bizde kaldı erdal. ve üç gün neredeyse doğru dürüst hiç konuşmadı,yemek yemedi, uyudu devamlı. tabi bu süreçte
    erdalın yediği dayak hiç konuşulmadı yada ciddiye alınmadı.hatta öğretmene hak verenler bile oldu. ama öğretmen müsvettesine değil hesap sormak hiç eleştirilmedi bile. oysa ortada 11-12 yaşlarında öldüresiye dayak yiyen erdal ve psikolojisi bozulan 45 çocuk vardı ve bu durum neredeyse kimsenin umrunda değildi.acaba biz çocuklar mı abartıyorduk. çok sıradan mıydı bu durum? çocuktuk ama kalbimiz acımıştı ve halen acıyordu.çocuk halimizle çok ağır geldi bu yük bize.belki büyüklerden destek görsek bu acımız bir nebze olsun azalacaktı. sadece annem ve bir iki kadın teselli etti bizi. bu erdal ve öğretmenimiz denecek insan müsvettesini son görüşüm oldu.zaten öğretmen karneleri dağıttıktan sonra adeta kaçar gibi gitmişti. nede olsa bizim oralı değildi. izmir'liydi.uzaktı memleketi. o sene yaz dönemi için beni izmit'e akrabalarımın yanına yolladılar.
    2 ay sonra erdal'ın haberi acı geldi. inşaat mühendisi olmak isteyen erdal, inşaatta çalıştırılırken 4. kattan düşüp ölmüştü.(aslında onu inşaat degil, o yediği dayağın etkisi ve toplumun duyarsızlığı öldürmüştü.) en yakın arkadaşım can dostum hayalleriyle beraber göçüp gitmişti ve ben cenazesine bile gidemedim.
    şimdi aradan 29 sene geçmiş. inanın bunları yazarken bile bir yandan ağlıyorum. hep içimde ukte kaldı o öğretmene bir şey yapamamak, hesap soramamak.
    o günden sonra hem kendi köyümün insanlarından, hem erdalın ailesinden, hemde ne kadar vicdansız öğretmen varsa hepsinden nefret ettim ve bunu her defasında dile getirdim. 10 yıl kadar sonra üniversitede okurken köye geldim. sonra duydum ki erdalın babası çok hastaymış. normalde yanına gitmem. ama sorulacak bir hesabım var. gittim iyice zayıflamış ve halsiz düşmüş. normalde yapmamam gereken bir şeyi yaptım. kulağına eğildim ve erdala yaptıklarının çilesini çekiyorsun, allah senin canını öyle kolay kolay almayacak dedim. cüzdanımdan erdalın resmini çıkardım ve eline verip çıktım. arkamdan çok ağlamış, çok üzülmüş. ama ben bunu yaparken bir gram dahi acımadım üzülmedim.iki sene çile çeke çeke öldü babası. öldüğünde köydeydim. cenazesine bile gitmedim.
    arkkasından rahmet bile okumadım.

    hayatın bir cilvesi olsa gerek altı ay kadar önce facebook ta bir bildirim geldi.yabancı biri beni arkadaş olarak eklemiş. başta tanıyamadım. ama dikkatli bakınca anladım ki; bizim köy öğretmeni. kabul ettim. önce biraz konuştuk hatırlıyor mu bizi bir yokladım. baktım hatırlıyor içimden geçen ne varsa bu öğretmen bozuntusuna yazdım.
    en son dedim ki nasıl yaptınız hocam, hiç mi vicdanınız sızlamadı. insanın kansız olması lazım. siz son karne gününe kadar bizim öğretmenimizdiniz. ama son gün hepimizin düşmanı oldunuz. sonra bana hatırladığı birkaç kişiyi ve erdal'ı sordu. onun olaydan 3 ay sonra öldüğünü söyledim. içine öyle bir kor bıraktım ki. şimdi hayatı boyunca bu acıyla yaşasın. sonra baktım bu halen utanmadan ya olur molur modunda, facebokta profiline yazdım olayı. etiketledim sağa sola. bakın dedim,bakın bu yavşağı iyi tanıyın. şayet olay yalan derse gitsin beni mahkemeye versin, dava açsın.tabi ki veremedi. engelledi beni facebooktan. aslında olay çok eski. yoksa ben vereceğım mahkemeye. kayıtlarımız kaymakamlıkta halen mevcut. orada 45 çocuk var olaya şahit olan.
    şimdi düşünüyorum da 90 larda ne kadar sahipsizmişiz. çocuğu öldürsen aileler bir şey demezdi. üstüne birde aileden dayak yerdik. yazık ettiniz o dönem ki gençliğe. sahip çıkamadınız. şimdi büyükler saygı sevgi bekliyorlar ya bizden. emin olun büyük çoğunluğu bunu bile hak etmiyor.
    mekanın cennet olsun erdal kardeşim.
    inşallah bizi affeder de, güzel şefaat edersin.

    edit : yine debe ye girmiş entrim. mesaj gönderen tüm arkadaşlara teşekkür ederim.gelen mesajlardan anlıyorum ki, bayağı üzülmüşüz.
    aslında amacım kimseyi üzmek değildi. ama bazen hayatın acı gerçekleri tokat gibi çarpıyor. amacım bu çocuklar arasında nice erdallar var.onlara sahip çıkalım.
    onlarda solup gitmesin.

    edit 2 : arkadaşlar çok fazla mesaj aldım. gercekten teşekkür ederim. aramızda avukat savcı yada hukuk konularından anlayan varsa bana fikir verebilir mi. bu 1995 yılında olan olay için o öğretmene dava açabilir miyim. kaymakamlık ve milli eğitimde kayıtlarımız halen mevcut. olaya şahit olan o 45 çocuğun en az 30 u halen görüştüğüm arkadaşlar. varsa böyle bir imkanım peşini bırakmak istemiyorum.
    30 yıl sonra bile olsa adalet yerini bulmalı. bazı şeyler ahirete kalmamalı. işte bu olay da onlardan sadece biri.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap